4 Haziran 2009 Perşembe

HEYBEM BOŞ

Ha vurdular aha vuracaklar beni
Azrail çevirir ölüm kucaklar beni


Dilenciyim heybem boş sana geldim
Senin kapından kovacaklar beni


Güneş değil ateş değil aşk değil
Yakar daha başka sıcaklar beni


Darağacı yanda divan kurulur
Sorgusuz sualsiz asacaklar beni


Susadım aşkına nasıl geleyim
Bir hiç uğruna uçurur uçaklar beni


Bağrıma binlerce hançer saplanır
Kesmez bildiğimiz bıçaklar beni


Ha vurdular aha vuracaklar beni
Azrail çevirir ölüm kucaklar beni

----------------------

27 Mart 2009 Cuma

KARDEŞ GİBİDİR

zehra kardeş gibidir
ayşe helana ve katya
vardı

birinin çamaşırlarını çalanlardandı
kışın yeşil ot
dardı

yani ömür
yürek ezilirdi
gideriz lanetli kederlerle
en güzel çiçektir sonra
gül yasemin papatya


uykusuz kaldığında (gördüğü) rüya
var ya en yırtık yerinden küpelerinin
suya havaya ve toprağa
düştükten sonra
kirpiklerinden hafif elleri helana'nın

Ali Kemal Nacaroğlu

Elleri

uyuşukluğuyla sopsoğuk duruyor karşımda
içimiz yaşarıyor
kaderin yeniden yaratılmasının imkansızlığı kadar
yaşamın sonu
son günleri başlıyor doğunca dünyaya
var mı?
bilmiyorum tanrı'nın elinin değmediği yeri
hep öyle deriz/ o varken şeriki yoktu
dipsizce deriz
edepsizce köksüzce ve sorumsuzca
ah ne güzel
deriz de rahatlarız

yine duruyor
yine öyle çalıyor
sağa döndü elif sola döndü yine baktı

içimin ürpertisi
gümbürtüsü değil bu yüreğimin

Ali Kemal Nacaroğlu

Aşure ve Tütün

yani şunu demek istiyorum
havalar ısınınca
ya bir gece ya bir gün
saçaklı'da aşure içeriz bir
bir de efkarlanınca tütün

iyice
güneş kaybolunca
ay vurunca

buğusu sıcaktır/ sımsıcak
efkarlanmamak
elde mi dostum

garip bir dünya
ne tuhaf ne acı

aşure sıcaktır
içimizi yakar
mubah

sonra soğutur tütün
günah
aşure yerli
tütün kaçak
biri bizden biri yabancı

Ağıt

Gökte yıldız vardı gece
Memur dedi bana çiçek
ondan kalan tek hatıra

İrem ağlar emre ağlar
Eş dost ağlar duyan ağlar
Serviste bir bayan ağlar

Bir şeyler götüremedin
Her şey zamanda kaldı
Hele bak ne görüyorsun
Mavi gök kara toprak

Didikliyor yontuyor bil
Baş ucunda bir karınca
Sen mezarda eller evde
Uzanıyor yorganınca

Söyle nasıl nerde eskiler
Hani amca hani dede

Bu böyledir giden gelen
Kimi çalar kimi söyler
Hadi şimdi söyle bana

Kinler haset ve intikam
Nerde mal nerde mülk
Hani şöhret nerde makam
De ne zaman geleceksin

Ötelerden haber var mı
Kabir azabı zor mu
Ne diyor bak yaşlı annen
Yaptıkların örtü olsun
Yorganını ört te uyu

Sevmediğin adamların
Sana rahmet okuyor
Mezarına gidip her gün

Bre şair iyi dedin
Sana sağlık diline de

Ali Kemal Nacaroğlu

Gidişine Ağıt

yolumuz karanlık
elime yapışıyor yıldızlar
ben geceyi ayırıyorum
çiçekler kokuya vurgun
/ bu şiiri hafızaya al!


gittin bahar da gitti bıraktığın gül kaldı
bir o kumral saçların mevsimsiz sümbül kaldı

dal gebeydi meyveye kurt kemirdi bitirdi
ısırgan çiçekleri otlar sazlıklar kaldı

ayak izlerin ve göz yaşların bıraktığın
nice baş dönmelerim ve kıvranmalar kaldı

gittin bahar da gitti kaç mevsim geldi geçti
güller zambaklar soldu çalılar dikenler kaldı

haklar özgürlükler ak kanatlı güvercindi
sen gittin onlar gitti yüreğim sızlar kaldı

gittin bahar da gitti çiçek kaldı gül kaldı
artakalan gülüşün o hatıralar kaldı

garez edeyim bari yüzünü görmeyeyim
deme kim bu gönlüme dökülmedik su kaldı

çekil git toprağımdan billah hem vallah kemal
gelme seni nedeyim bende hayalin kaldı

gittin bahar da gitti bıraktığın gül kaldı
bir o kumral saçların mevsimsiz sümbül kaldı

bir leyla masalı

bir varmış bir yokmuş ama kesin varmış
öyküleri sonra yerleri dahi
ekvator ikliminde baharmış yazmış
bir gün bir kabile gelmiş yerleşmiş

leyla ufacıkmış ve Mecnun çocuk
azaları tammış zekaları yerinde
okula gitmişmişler okumuşlar bir
saf atlarınki gibi arzuları beyazmış

eliften başlamışlar be te se cim
avamili hatmetmişler emsileyi hakeza
okumuşlar yeterince her şey bitince

leyla sukut etmiş konuşmuyormuş
oturmuşlar çöle arkalı önlü
sanki dilsizmiş tek kelime Mecnun
kızın aklı kaymış erkeğin gönlü

bakmışlar konuşmuyorlar anlaşıyorlar
ne güzel demiş görenler ne güzel
ne el sevgisi girmiş ne de kedi araya
hoş ya sanki sınırı aşıyorlar
(çöl yasalarında sınır ipince)
leyla demiş annesi gel buraya

her yön yeşillenmiş nisan demişler
bir bulut dolaşmış boşan demişler

Ayak Sesi

köşeden sola saptın mı
sağlık ocağı görünür
bir çocuk ağlar sebepsiz
bahçede bir kadın yürür

önce ayak sesi sonra kokusu gelir
buğusu demli çayın da
görün bana kapını yüzüme vurma
güz sonunda kış başında

hülyam yakın gönlüm uzaktı
hava kararmadan daha
bahçesindeki ağaca
bir kuş kondu bir kuş kalktı

Acı

Geriye döndün mü çamurlu yoldan
Orada bir park var ismi Dudayev
İçinde çimler çok, yeşil ağaçlar gür

Burada kirveler var
Yörükler de
Yıldızlar doğunca ay vurunca
köpekler ürür

Sormuşlar nereye gidersin böyle
Karınca demiş ki yolum Kâbe`ye)

Akşam efkar gece hüzün
Sonra kar yağar yağmur çok ince

Hayat ölümlü
De neyin anlamı var ki
Hasan üşüyünce Ferit buyunca

Üşüyeni gördüm titreyeni de
Ocak yanmayınca soba tütünce






Bu şiirin hikayesi:
------------------
Çocuklar vardı babası ben, annesleri eşim olan.

Küçüktüler henüz.

A.Faruk, M. Ferit ve Hasan...

Henüz küçüktüler.

Kiraık ev arama telaşına düşmüştüm.Varoşlarda bulduğum ev..

Çevremizde kötü insanlar mı desem? Hayır, insanın kötüsü olmaz. Fanatik ve maganda (böyle demeliyim) tipli insanlar ve insanların eğitimden nasibini almamış çocukları. Çocuklarımı okul dönüşü çevirmeler başlamıştı bile.

Akşamları işten çıkışlarda geçtiğim çamurlu yollar ve sokakların kedileri, köpekleri. Çoğunluğunu kirvelerin (maganda, asalak, eğitimsiz insanlar...) oluşturduğu mahalle.

Artık elem ve hüzün diz boyu.

Doğuş Türküsü

Sen eşsiz söz düşüncelerinden uzak

Nakışlı kanatlarında mor kelebeklerin

Günahla sana gelmek tövbe ile buluşmak

Yeşilin koynusun mavinin bağrı ve sırrısın tüm renklerin

Sen eşsiz söz düşüncelerinden uzak





Sen doğdun huzur doğdu sarhoşluklar ölmeden

Fidanın ağzı köpürdü yeniden filizlendi taze çiçekler

Bakışın semaya vurdu ve yıldızlara ve aya

Gözlerin kubbede yok oldu hiçlik eriyip gitmeden

Şimşek çığlık attı bulutlardan sen doğdun

Sen doğdun huzur doğdu sarhoşluklar ölmeden

26 Mart 2009 Perşembe

Gidişine Ağıt

yolumuz karanlık
elime yapışıyor yıldızlar
ben geceyi ayırıyorum
çiçekler kokuya vurgun
/ bu şiiri hafızaya al!


gittin bahar da gitti bıraktığın gül kaldı
bir o kumral saçların mevsimsiz sümbül kaldı

dal gebeydi meyveye kurt kemirdi bitirdi
ısırgan çiçekleri otlar sazlıklar kaldı

ayak izlerin ve göz yaşların bıraktığın
nice baş dönmelerim ve kıvranmalar kaldı

gittin bahar da gitti kaç mevsim geldi geçti
güller zambaklar soldu çalılar dikenler kaldı

haklar özgürlükler ak kanatlı güvercindi
sen gittin onlar gitti yüreğim sızlar kaldı

gittin bahar da gitti çiçek kaldı gül kaldı
artakalan gülüşün o hatıralar kaldı

garez edeyim bari yüzünü görmeyeyim
deme kim bu gönlüme dökülmedik su kaldı

çekil git toprağımdan billah hem vallah kemal
gelme seni nedeyim bende hayalin kaldı

gittin bahar da gitti bıraktığın gül kaldı
bir o kumral saçların mevsimsiz sümbül kaldı

Telif Hakkı Uyarısı


25846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun 81. Maddesi gereği, bu Blog'da yayınlanan yazıların, tamamının telif hakları;
AKN rumuzlu yazara aittir.
Herhangi bir şekilde; "alıntı olduğu ve yazara ait olduğu" belirtilmeden alıntı yapmak hırsızlıkla eşdeğer suçtur. İlgili Kanun gereği Eser sahibi şikayetçi olduğu taktirde, cezai müeyyidesi; 3 yıldan 6 yıla kadar paraya çevrilemez hapis, 150.000/300.000 YTL ağır para cezasıdır.

Yine İnternet yasası gereği de her hangi bir sitede yazıların kullanılması halinde site sahipleri sorumlu olup, sistemlerini Cumhuriyet Savcılıklarının incelemelerine açmak durumundadır.

Gelişen teknoloji sayesinde yapılan incelemeler; IP tespiti ve yazının gönderildiği bilgisayarın bulunmasına imkan vermektedir.